15 Eylül 2023 - Cuma

25 Kuruşun bana hatırlattıkları

25 Kuruşun bana hatırlattıkları

Yazar - Dr. Ramazan Canural
Okuma Süresi: 4 dk.
592 okunma
Dr. Ramazan Canural

Dr. Ramazan Canural

-
Google News
Geçen gün seradaki  malzeme  dolabını karıştırırken  metal bir para gözüme çarptı.  Şimdiki bozuk paralardan daha açık renkte muhtemelen nikel bir paraydı. Elime aldım ve şöyle bir baktım:
        Paranın bir tarafında,  25 Kuruş yazısı  ve tarih olarak  1961 ve ayrıca bunların etrafını yuvarlak bir şekilde saran buğday başağı;  öbür tarafında, omzunda mermi taşıyan bir kadın ve Türkiye  Cumhuriyeti yazısı.
      Biraz sonra hanım yanıma gelince parayı ona gösterdim: “Bak, çocukluk yıllarımın simgesi ve en  çok harcadığım para” 
“Ben buldum onu serada” dedi. “Dikkatli bakmadım,  sanki yabancı bir paraya benziyordu.”
Yabancı para!
        O nereden bilsindi ki, biz o parayla  neler neler yapmışız…
Bir kere babalarımızın “bana harçlık lazım” dediğimizde bize verebileceği en uygun  paraydı. Yani  zorlanmadan…
      Onunla yarım fırın ekmeği alırdık. Onu yemeksiz, katıksız yerdik. Fırından yeni çıkmışsa tadına doyum olmazdı. Hele bir 25’lik daha verip de haşlanmış yumurta alırsak, Bakkal Çerçi Ahmet dayıdan, bizden mutlusu olmazdı. 
        O 25 kuruş ne fakirliklere şahitlik etmedi ki!
        O yıllarda koca ilçede sadece 2 tane Jip vardı. Onlarla  Burdur’a Denizli’ye acil hasta taşınırdı. Kimsede traktör, biçerdöğer ve makine olmadığından kağnı, at arabası, orak,tırpan, yaba, kürek vs. ile ova harman işleri  görülürdü.
      Herkes yaya yürüdüğü için ne obezite sorunu vardı, ne kolesterol, ne de yüksek tansiyon!
Ovanın ta öteki ucundaki hasır evden okula ulaşabilmek için her gün 10-12 kilometre yol yürürdük, kış başına kadar…
        Arabamız yoktu. Mazot, benzin fiyatları bizi hiç ilgilendirmezdi. Yaktığımız gaz lambası da, zaten,  fazla gazyağı tüketmezdi. Varsın bir de tüketsin! Ne olacaktı ki… Çıra yakıverirdik odamızı aydınlatmak için.
O 25 kuruştan iki tane bulduk muydu hemen sinemaya koşardık. Siyah-beyaz sinema ekranında Cüneyt Arkınlar, Fikret Hakanlar, Ekrem Boralar, Yusuf Sezginler, Selda Alkorlar, Neriman Köksallar…
        Uzun söze ne hacet!
        Durum aşağı yukarı  Cahit Sıtkı Tarancı’nın şu mısralarındaki gibiydi: 
 
        Memleket isterim
        Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
        Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
        Memleket isterim
    Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
       Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
       Memleket isterim 
       Ne zengin, ne sen ben farkı olsun; 
       Kış günü herkesin evi barkı olsun.
       Memleket isterim
   Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
       Olursa bir şikayet ölümden olsun. 
       Ya işte böyle dostlar!
       O 25 kuruş bana bunları hatırlattı. 
   
En anlamlısı da neydi biliyor musunuz?
     Omzunda  mermi taşıyan  özgürlüğümüzün timsali o kadın,
      Ve bir de…
      Hayatta kalmamızın temel direği buğday başağı.
      Belki bilirsiniz;
      Mesela ıssız bir adada olsanız…
      Ya da…
      Dünyada başka hiçbir yiyecek ve içecek kalmasa…
      İnsan,  sadece buğday ve su ile hayatını sürdürebilirmiş. 
      Geri kalanı teferruat!
#
Yorumlar (0)
Tüm Yazıları