ÜZÜLÜYORUM…
ÜZÜLÜYORUM…

Dr. Ramazan Canural
-Sevgili Dostlar,
Bilirim, karşınıza karamsarlık yüklü bir yazıyla çıkmak pek hoş değildir. İnsan, kelimelerini umutla süslemeli, cümlelerine iyimserlik serpiştirmeli… Fakat bu hafta affınıza sığınarak içimdeki yükü biraz boşaltmak istiyorum.
Hani derler ya, "her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır" - ben de bu sözü dilime dolayıp duruyorum ama bazen kelimeler yetmiyor, yürekteki ağırlığı hafifletmeye…
Üzülüyorum…
Evet, evet... Bildiğiniz gibi değil, gerçekten üzülüyorum.
Neye mi?
Nereden başlasam, nasıl anlatsam? Liste uzun, üstelik her biri apayrı birer dert!
Mesela…Bazı belediyelerin, hizmet kurumundan çok, siyaset kulübüne dönüşmesine üzülüyorum. Ahbap-çavuş ilişkilerinin "kurumsal yapı" diye yutturulmasına, "bana oy vermeyeni gözüm görmesin" mantığının egemen olmasına canım sıkılıyor.
Seçimden önce ezberletilen vaatlerin, sandık kapanınca sessizce unutulmasına, "beşte birini yaptıysak ne âlâ" zihniyetine şaşırıyor, sonra dönüp iç çekiyorum.
Bir de son zamanlarda tutuklanan CHP'li belediye başkanları var... "Bu kadar da tesadüf olmaz," diyor içimden bir ses. Her yerde bir ihbarcı, her yerde bir itirafçı…
İktidar cephesinde ise benzer hikâyeler yok denecek kadar az; bu da bende "adalet terazisi bu aralar tek kefeye mi kilitlenmiş? " duygusu yaratıyor.
Ve ne yalan söyleyeyim, Özgür Özel'in "hepsi suçsuz" savunmasını duyunca içimden "o kadar da değil be kardeşim" diyorum. Mahkeme misin sen?
Adalet diyorum, sadece mahkeme salonlarında değil; sokakta, okulda, ekranda ve her yerde adalet gerek.
"Benim partim, senin partin" anlayışını bırakıp, "ne doğruysa onun partisi benim partimdir" diyebilmeli insan.
Ve anketler… Söylüyorlar ki, yargıya güven dip yapmış! İnanasım gelmiyor ama "içimdeki Polyanna"nın da sesi giderek kısılıyor.
Toplum, uzun zamandır, tuhaf bir şekilde iki ayrı dünyada yaşıyor. Herkesin kendi doğrusu, kendi kahramanı, kendi hain listesi var. Karşı mahallenin rüzgârı bile başka esiyor onlara göre. Beyaz, siyah sanılıyor; hakikat çarpıtılıyor; hak, reyting uğruna kurban ediliyor.
Bu nasıl bir hal-i pür melaldir böyle?
CHP'ye üzülüyorum. Hiç oy vermedim , ama ülkede bir alternatif olamayışına üzülüyorum. İktidar cenahının , karşısında, ciddi bir denge unsuru görmemesi yüzünden gösterdiği rahatlığa ve hatta pervasızlığa dönüşen güç zehirlenmesine sinirleniyorum.
Bildiğim tanıdığım; entelektüel, aydın, bilinçli CHP'lileri düşündükçe, CHP'nin vizyonu bunların çok gerisinde kaldı, hissine kapılıyorum.
Dünyaya bakınca da içim daralıyor… ABD'si, Avrupa'sı, İsrail'i - sanki hepsi yek vücut olmuşlar zalimlikte ve kalleşlikte yarış ediyorlar. Gazze'de ölen 60 bin insan içinse kelimeler yetersiz kalıyor.
Bütün bunlara rağmen bazılarında hâlâ Batı hayranlığı, İsrail romantizmi sürüp gidiyor. Jön Türk zihniyetinin modern temsilcileri, kendi halkına yabancı bir özenti içinde…
Bunu görünce içimden, "biz niçin bu kadar aşağılık kompleksine kapıldık, " demek geçiyor.
Ve bazıları çıkıp, ağızlarında pelesenk olmuş cümlelerle, "Güneydoğu sınırında bir Kürt Devleti kuruluyor, iktidar da buna destek veriyor," türü dedikodular üretiyor.
Oysa bilmiyorlar ki, onların kafasındakiler iktidarda olsa, o devlet çoktan kurulmuştu! Hatırlayın geçmişteki replikleri: “Suriye'de ne işimiz var, Kuzey Irak'ta ne işimiz var, İsrail bize niye saldırsın?"
Her sınavdan sonra aynı geyik: "Sorular çalındı!"
Canım sıkılıyor!
Tarımda yaş ortalaması 60' a dayanmış . Ne yeteri kadar gübre üretimimiz var ne yem… 19 dolara kırmızı et yiyoruz; Almanya'da 13 dolar. Tarım ülkesiyiz ya hani(!)
Üniversitelerden mezun olan yüzbinlerce genç, birer birer işsizler ordusuna katılıyor.
“Planlama?" diyorum. "Nerdesiniz ey yetkililer? Ey TÜİK? Ey hesap uzmanları?"
Onlardan bir ses yok. Sadece "diplomalı işsizler" artıyor, o kadar!
Velhasıl dostlar…
Evet, dert çok. Ama biliyorum, çoğu dermansız değil. Yeter ki gerçekten çözmek isteyelim!