02 Temmuz 2024 - Salı

“Bir Garip Ölmüş Diyeler...”

“Bir Garip Ölmüş Diyeler...”

Yazar - Dr. Ramazan Canural
Okuma Süresi: 4 dk.
308 okunma
Dr. Ramazan Canural

Dr. Ramazan Canural

-
Google News
  Lise yıllarımız…
  O zamanlar belki farkında değildik ama…
Bana göre en güzel yıllarımızdı.
Her dersin ayrı bir güzelliği vardı. 
Hele tarih ve  edebiyat dersleri… İkisine de bayılırdım! Özellikle edebiyat!    Benim için ah hiç bitmese dediğim çok zevkli saatlerdi… Harika  şiirler okurduk o derslerde! 
Bir derste Yunus Emre’den Karacaoğlan’a  Erzurumlu Emrah’tan Bayburt’lu Zihni’ye; Halk Şiirinin zirvelerinde uçarken…
Öbür derste Fuzuli’den Baki’ye  Nedim’den Nefi’ye;  Divan Edebiyatının derinliklerinde kulaç atardık!
        Bir derste  uzun  boylu  ve yakışıklı  Edebiyat Hocamız Hasan Saptır, Yunus Emre’yi  anlatır  ve “arkadaşlar, şu şiirin sadeliğine ve güzelliğine bir  bakın;  daha dün  yazılmış gibi…Sanki  elinize kalemi alsanız  siz de hemen yazıverecekmişsiniz   gibi…” diyerek okumaya başlardı:
Bir garip ölmüş diyeler,
Üç günden sonra duyalar, 
Soğuk su ile  yuyalar,
Şöyle garip bencileyin… 
Sonra ilave ederdi:
            “ Arkadaşlar gördünüz;  nasıl sade ve yalın bir anlatım, değil mi? Üstelik ne kadar anlamlı! Altı yüz elli yıl önce yazıldığı halde en küçük bir ‘anlaşılamama' sorunu var mı bu şiirin? 
Yok!  
  Olamaz ki zaten! Çünkü o Yunus Emre’dir… Halkın Yunus’u!
Söyleyişi de bire bir halk gibi! 
İşte o nedenledir ki  Yunus Emre,  şiirleri ve  fikirleriyle yüzyıllardır  aramızda yaşıyor…” derdi.
Öbür derste ise zarif ve sempatik  hocamız Tuna Okutucu eline  Nihat Sami Banarlı’nın Edebiyat Kitabını  alır ve sınıfa dönerek:  “Şu kasidenin güzelliğine  bir bakın çocuklar “ derdi.  “Ne kadar  ritmik, ne kadar  manâlı  ve  musiki dolu!”
Saçma ey göz eşkden, gönlümdeki odlâre su,
Kim,  bu denlü dutuşan odlâre, kılmaz çare su…
Dest busu arzusuyla ger  ölürsem dustlar,
Kuze eylen toprağım,  sunun ânınla yâre su…
Suya versün bâğban gülzârı zahmet çekmesün,
Bir gül açılmaz yüzün teg verse min gülzâre su…”
Diye okur…okur… ve sonra  devam ederdi:
“Arkadaşlar elbette  Divan Edebiyatı şiirleri Halk Edebiyatındakiler  gibi kolayca anlaşılamaz.  Çünkü o bir seçkinler edebiyatıdır!
            Ayrıca sanat yönü ağır basan  bir söyleyiş ustalığıdır!
Meselâ ben size burada Fuzuli’nin Su Kasidesinden  üç  beyit okudum  Biliyorsunuz  Su Kasidesi daha uzundur  ve  otuz iki  beyitten oluşur. Okuduğum  üç  beytin anlamını bilen var mı arkadaşlar?
      Bilsek bile söylemezdik… Çünkü onun  sempatik tavırları  sakin ve rahatlatıcı sesiyle sınıfa baka baka beyitlerin manasını açıklaması bize ayrı bir zevk verirdi:
" Ey göz, gönlümdeki ateşlere, gözyaşlarından su saçma! 
Çünkü böyle tutuşan ateşlere su çare olmaz
Dostlar!  Sevgilinin elini öpme isteğiyle yanıp tutuşurken o eli  öpemeden ölürsem eğer…
Vücudum çürüyerek toprağa karıştığı zaman;  o topraktan bir testi yapın da,  o testiyle sevgiliye bir su ikram edin…(Böylece ona kavuşmuş olurum.)
Bahçıvan gül bahçesini sele versin ( boşuna)  zahmet çekmesin
Bin gül bahçesine su verse senin yüzün gibi (güzel)  bir gül açılmaz…” 
Tabii buradaki 'sevgilinin' Hz. Muhammed olduğunu biliyoruz değil mi, arkadaşlar?"
              “Biliyoruz Hocam…” 
               “Şu ifade gücüne  söz ustalığına  söyleyiş zenginliğine bakar mısınız çocuklar!  
Harikulade!”
              İşte böyle kıymetli dostlar!
O güzelim edebiyat derslerinde….
               Dakikalar su gibi akıp giderdi de ben onlara hiç doyamazdım…
               Hey gidi günler hey!
#
Yorumlar (0)
Tüm Yazıları