16 Eylül 2025 - Salı

Tugay Komutanı

Tugay Komutanı

Yazar - Dr. Ramazan Canural
Okuma Süresi: 5 dk.
42 okunma
Dr. Ramazan Canural

Dr. Ramazan Canural

-
Google News
      Bizde askerlik anıları kolay kolay unutulmaz… 
1988 yılı Haziran başında,  Samsun'daki  "acemi  birliğine"  teslim olduğum gün  benim de  askerlik dönemim   başlamıştı. Yaş  gelmiş otuz ikiye… 
  O zamanlar  doktorlara  kısa dönem, paralı filan  yoktu. Askerin doktora  ihtiyacı  var kardeşim,  16 ay yapacaksın, dendi.     
Biz de başladık. Silah eğitimi, atış talimi, nöbetler, sabah-akşam 5 erden 10 km koşu,  öğün başına 5000 kalorilik yemekler, "Tanrımıza hamdolsun, Milletimiz varolsun, Afiyet olsun! "
  "Yürüyüş kararı sayılacak! Say!  Vatan sana canım feda, Vatan sana canım feda…Her Türk asker doğar, Her Türk asker doğar!…" 
Hele bir de Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay, Yedek Subay Öğrenci Sıhhiye Birliğini denetlemeye gelecek, haberleri yayılınca, biz o kadar sıkı eğitimin arasında, bir de "denetlenme" korkusuyla  pusulayı tamamen  şaşırdık… Sabah Genel Kurmay Başkanı, akşam Necip Torumtay, gece rüyalarımızda  denetlenme!  
Derken…
İki ayın nasıl geçtiğini anlayamadık. 
Ağustos başında da kuralarımızı çektik. Benim kurada usta birliği olarak  100 Yataklı Van Asker Hastanesi çıktı.
Bu hastanede işsizlikten patlayacağım ilk günden belliydi! Çünkü çocuk hasta yoktu.  Düşünün, İstanbul'da arı kovanı gibi çalışan bir Eğitim Araştırma Hastanesinden, günde 3-5 çocuk hastanın getirildiği Van Asker Hastanesine… O üç beş  hasta da hemen hemen hiçbir sorunu olmayan subay- astsubay çocukları.  Öksürük, burun akıntısı…
14 ay boyunca "dişe dokunan" tek hastam Hakkari'de görevli bir astsubay çocuğuydu. O da kabakulak menenjit. Hastanede çoğu zaman boş geziyorum. Ama öteki  asteğmenler benim gibi değil. Çünkü onlar  erlere de bakıyorlar. Genel Cerrahi, Ortopedi, Dahiliye branşları full dolu. Sadece Kadın-Doğum ve ben;  boşuz. Gazinoda, eczanede, kantinde muhabbet, orduevinde yemek filan… 
         Ama  zaman  geçmiyor! Boşluk fena…
İstanbul'da İşve İşçi Bulma Kurumunda memur olarak çalışan eşimin de tayini  Van'a çıktı. 
Oysa zaman kısa diye yapmazlar sanıyorduk.  Güzel bir sürpriz oldu.  Benim  maaşım+bir o kadar da "Olağanüstü Hal Tazminatı" derken… maddi  sıkıntımız çok şükür  hiç olmadı.  Haa bir de etrafımızda çok eşimiz dostumuz vardı:  
Dönemin Muradiye Kaymakamı Dirmil'li hemşerimiz Fethi Özdemir ve ailesi… Aynı hastanede askerlik yapan ve  mescitte bize namaz kıldıran  imam hemşerimiz Kâzım Özçelik…
Yolu Van'a düşüp de bizi ziyaret eden öğretmen hemşerilerimiz… mesela ilk aklıma gelenler Afer Hasçağatay, Yılmaz Tunç.
Yine ailecek görüştüğümüz Van'lı eniştemiz Ahmet Bahar ve  İşçi Bulma Kurumundan Abdullah Çalım dostumuz…
Ve hatırlayamadıklarım…
Bunlar işin güzel taraflarıydı.  
Hayat düz bir çizgiden ibaret  değil tabii. Acılar da var. Mesela bazen hastanemize getirilen şehit cenazeleri… Hatta birinde 14 tabut  yan yana. Çok üzücü. Allah bir daha o acıları yaşatmasın!  
Bazen de trajikomik işler olmuyor değildi: 
Bir sabah, eczacı üsteğmen Zafer ve birkaç arkadaş, eczanede  kahvaltı yapıyoruz. Muhabbetin en koyu anında eczane kapısı aniden açıldı. O taraf biraz karanlıkta kalıyor. Gelenlerin kim olduğunu tam  göremedik. Ben de kahvaltıyı erken bitirince derin derin sigaramı  tellendiriyorum. En önde kısa boylu biri-bana sorarsanız- Ali İhsan Başçavuş, arkasında Başhekim Ökkeş Binbaşı, en arkada birkaç asker daha…
Ben kendi kendime mırıldanıyorum: 
"Yahu bu binbaşının önünde başçavuşun ne işi var? Hiyerarşiye  aykırı…”
Meğer benim başçavuş sandığım kişi Tugay Komutanı değil miymiş? Tuğgeneral Recai Paşa!  Eğitim elbisesiyle gelmiş. Daha önce de hiç yakından görmemiştik.
Eyvah…eyvah…
Ne olacak şimdi?  Hem ayağa kalkmakta geciktik, hem de avucumdaki  sigaradan havaya ip gibi  duman yayılıyor.(Onu söndürmeye bile fırsat bulamadım!) Tugay Komutanı öfkeli : "Niçin ayağa kalkmadınız  kardeşim?"
Ben:"Kalktık ya Komutanım…"
Tugay Komutanı:" Bak bir de dik dik cevap veriyor!"
"Ökkeş Binbaşı! Bu saygısızlara üç gün katıksız hapis veriyorsun! Tamam mı?"
"Emredersiniz Komutanım!"
Fakat…
Bizim katıksız hapis cezaları nedense hayata geçmedi. Ya Komutan sonradan vazgeçti ya da Başhekim,  Komutanın emrini unuttu. (İkincisi pek  mümkün değil de…)
Bir askerlik anısı da böylece  hafızalarımıza kazınmış oldu. 
#
Yorumlar (0)
Tüm Yazıları