08 Ağustos 2023 - Salı
Sağol Evham Varol Kuşkuculuk (2)
Sağol Evham Varol Kuşkuculuk (2)
Yazar - Dr. Ramazan Canural
Okuma Süresi: 5 dk.
727 okunma
Dr. Ramazan Canural
-Hatırlarsanız, geçen hafta, hekim olarak acil hastalıklarda kuşkuculuğun ve devamlı teyakkuzda bulunmanın faydalarından ve bunun son aylarda birkaç kere yararını gördüğümden bahsetmiştim.
Annemin hastalıklarıyla ilgili olan bu durumlardan birincisini geçen hafta anlatıp diğer ikisini bu haftaya saklamıştım.
İşte ikinci vak’a:
Bundan üç hafta önce… Yine cumartesi öğleyin Cankurtaran’daki bahçeye geldik. Ertesi sabah saat dokuzda whatsap’ımda bir mesaj! Bu sefer öbür kızkardeşimden. “Abi annem saat yediden beri iyice huzursuz, geceden de çok idrara çıktı..”
“ Tamam da, neden iki saattir haber etmedin?
“Rahatsız etmek istemedim de…”
“Olmaz, olmazzz… Acil durum seni beklemez.”
Önceden de olurdu. Annemde arasıra tansiyon 20 nin üstüne fırlar; acilde bir serum, idrar söktürücü iğne, dilaltı tansiyon hapı…derken durum normale dönerdi.
Telefonla hemen ambulans çağırıp annemi –uzaktan müdahale ile- acil servise naklettirdim. Orada yine aynı rutin işlemler ve tansiyonda normale dönüş olmuş…
Ama bu sefer acildeki doktor bir de buhar aleti ve nefes açıcı yazmış. Bunu haber alınca bende bir kuşku uyandı: ”Acaba, akciğerde ekstra bir durum mu vardı, eğer öyleyse evde bu işin hakkından gelinmezdi.”
Evhamlıyız ya!
Hanım:” Artık senin burada pek aklın başında olmaz, yarın pazartesi, araba bende kalsın, ben buradaki işleri tek başıma halledeyim, sen GÖL-TUR’la Gölhisar’a dön,”dedi.
“Tamam.”
Saat 17.30 da otobüsle Cankurtaran’dan yola çıktım, eve geldiğimde baktım,annem hiç rahat değil. Tansiyonu ölçtüm. Alet ölçmüyor bile! Arıza veriyor… O derece yüksek demek ki. Hemen yine ambulans, yine acil servis, yine sabahki işlemler… Hayır! Bu defa rahatlama yok. Solunum hızlı, tansiyon19-20 nin altına düşmüyor.
Acil doktoru: “Abi hastanız yoğun bakımlık sanırım, burada kardiyoloji yoğun bakım yok, sevkedelim.”
Benim de istediğim buydu zaten.
Hemen harekete geçtik. Denizli’ye götürmek için oranın nöbetçi doktorlarıyla irtibata geçip Denizli’ye sevk izni alınması lazım. Yoksa ambulans direkt Burdur’a götürmek zorunda. Neyse o konuyu da zorla çözebildik. Saat yirmidört… Denizli Devlet Hastanesi Kardiyoloji Yoğun Bakımdayız. Annem yoğun bakıma yatırıldığını öğrense stresden perişan olur. Çünkü daha önce birkaç yakınımızdan biliyor; ona sorarsan, oraya yatanın genelde cenazesi çıkıyor.
Neyse… Hızlı bir toparlanma ve ertesi sabah yoğun bakımdan çıkış. Bir gün normal odada takip ve mutlu son… Taburcu.
Süper!
Üçüncü vak’a:
Aradan onbeş gün geçti. Bizim yine Cankurtaran’a gitmemiz lazım. Orada bazı bahçe işleri var. Yolda hanımla dertleşiyoruz: “Bu sefer annemin hastalığı yine depreşmese bari…”
Cumartesi saat 23, Cankurtaran’a varış.
Ertesi gün bahçe işleriyle meşguliyet ve güzel bir pazar…”Artık burada birkaç gün kalalım” hayalleri… O gün annem ve kardeşler de bizim lavanta tarlasına gitmişler. Annem orada akşama kadar keyifsizmiş. Akşam döndüklerinde merdivenden çıkarken bembeyaz kesilmiş. Nefesi iyice daralmış.“Öleyazmış…”
Sabah namazından hemen sonra bizim “aile whatsapp grubunda” yukardaki yazışmaları görünce, namazı kılar kılmaz, hanıma: “Hadi hazırlan, yine korktuğumuz başımıza geldi, Gölhisar’a gidiyoruz, “ dedim.
Saat 07.30 da apar topar Gölhisar’a geldiğimizde, baktım, durum hiç de parlak değil. Tansiyon yine yüksek, kalp atışları düzensiz, solunum sıkışık. Yine ambulans, yine hastane. Ama bu sefer Dahiliye Uzmanıyla bizzat görüşüp, mümkünse, hastanede yatarak tedavi istedim. Sağolsun yatırdı. Vücutta sıvı yüklenmesi olmuş. Acilen tedaviye başlayıp vücutta biriken fazlalık sıvının atılması sağlanınca annem rahatladı. Üçüncü gün taburcu olup kardiyoloji kontrolü için Denizli’ye gittik.
Oradaki kardiyolog arkadaşın muayene bulgularına ve önceki epikriz incelemelerine göre, annem Gölhisar’da, hipertansif krizin ortaya koyduğu kalp yetmezliğine bağlı tehlikeli bir akciğer ödemi geçirmiş. Yani ölüm riskiyle karşı karşıyaymış.
Hem Gölhisar’daki hem de Denizli’deki doktorlarımıza minnet borçluyuz.
Neyse, şimdilik durum iyi.
Ben de bu günlerde sık sık: “Sağol evham, varol kuşkuculuk!” diyor da, başka bir şey demiyorum.
Haksız mıyım?
Yorumlar (0)
Tüm Yazıları