01 Ekim 2024 - Salı

“EYLÜL”

“EYLÜL”

Yazar - Dr. Ramazan Canural
Okuma Süresi: 5 dk.
151 okunma
Dr. Ramazan Canural

Dr. Ramazan Canural

-
Google News
      İşte, eylül ayı da bitti bitecek. Yapraklar sararmaya başladı bile. Yakında dökülecekler. Hazan mevsimi yüzünü gösterdi.   
        Bazıları bu mevsime hüzün mevsimi dese de…
        Bana göre öyle değil. 
        Üzümünden cevizine, domatesinden, biberine, kavunundan,  taze fasulyesine kadar her türlü sebze ve meyvenin, bize, bol bol göz kırptığı bir mevsim niye hüzün mevsimi olsun ki?  
       Havalar dersen ne sıcak, ne soğuk. 
       Tam istediğim gibi… 
       Ya günler? 
       Ne uzun, ne kısa. 
       Hatta 23  Eylülde  geceyle gündüz eşit. 
       Tam istediğim gibi… 
        Pekmez, ekşi, bulgur kaynatanlar, tarhana karanlar...
        Bunlarsız eylül olur mu? 
        19 Eylül, sevgili eşimle tanışma, tam bir yıl sonra ise  düğünümüzün başlaması. Al sana başka bir mutluluk  kaynağı. 
Babam beni 21 Eylülde nüfusa kaydettirmiş. 
Resmî doğum günüm…
Rahmetli babacığım… Daha geçenlerde ölüm yıldönümüydü. 24 Eylül.  Elli dört yıllık kısacık ömrünü, hep pozitif enerji kaynağı, yedirip içirmesini seven, cömert ve güleryüzlü  bir insan olarak tamamladı. 
      Elli yıl önce, 19 Eylül, İstanbul’dan  ayrılışım ve  Hukuktan kaydımı alıp İzmir’e Eczacılık okumak için yola çıktığım gündü.  Hiç unutmam o günü. Eminönü Vapuruna binip te Üsküdar-Harem otogarına  doğru yol alırken, o yıl okuyacağım İzmir’i düşünüyordum. 
“Bu yıl İstanbul’da anarşiden çok çektik, ama İzmir daha iyidir  herhalde, hiç eylem, ölüm  filan duymadık geçen yıl,”  derken, ne kadar yanıldığımı o kış kendi gözlerimle görecektim. Ne demişler, bir musibet bin nasihatten iyidir.  
        Nedense,  hep böyle şeyler aklımda kalır benim. 
      Halbuki çok mu önemliydi, İzmir’e hangi tarihte  gittiğim.  
      Ama dedim ya… kendiliğinden  aklımda kalıyor. 
      Yani spontane …  
      Spontane dikkatin arttığı bir ruh hastalığı vardı ya hani. O aklıma geldi birden.  Manik psikoz. Keşke arasıra ben de olsam!  Ne olsan? Manik psikoz. Nedenmiş o? Hiç olmazsa sık sık neşeli olur, kahkahalar  atardım. İnsan bıkıyor yani, hep kasmaktan ve  surat asmaktan. 
      Şaka…şaka…
      Allah korusun, insan deliliği ister mi hiç?  
Ama bazen o da gerekli. 
“Deliliğe övgü”… Çok eski bir hiciv klasiğidir…Bilenler bilir! 
      Çok önemliymiş gibi, şimdi de aklıma, 4 Eylül 1996 geldi.
      Samsun -Çarşamba’dan  Denizli’ye taşındığımız tarih.
        Çarşamba’da da az günlerimiz geçmedi hani. 
        İki çocuğum orada doğdu.  
        Orada hekimliğin tadına vardım,  orada para kazandım.
      Sonra ver elini  Denizli... 
      Denizli daha bir başka. Hem  hekimlik, hem idarecilik. 
      Dünyanın kaç bucak olduğunu daha iyi öğrendiğim yıllar…
Alpay “Eylülde gel” der, bir şarkısında. 
Demek ki bu ay, aynı  zamanda aşkın tadının çıkarılacağı bir aymış. .
      Mehmet Rauf’un, o muhteşem psikolojik  romanının adını hatırla: Eylül.
Haa sadece aşk, bereket, sanat,  serinlik,  güzellik  ayı mıdır  bu ay? 
        Değil tabii.  
Gençler pek bilmez. 12 Eylül meşhurdur bizim tarihimizde.12 Eylül 1980. Yıllardır, anarşinin ve sağ-sol çatışmasının,  kaşına kaşına,  ayyuka çıkarılması ve sonunda Ordunun İdareye el koyması… 
Şimdi artık ipler  Milli Güvenlik  Konseyi’nin elindedir. Başında da Kenan Evren. Sonra gelsin, hapishaneler, işkenceler, bir sağdan, bir soldan adam asmalar…
Türk Millet’i 12 Eylül’ü unutamaz. Biz  12 Eylül’ü unutamayız da, Amerikalılar 11 Eylül’ü unutabilirler mi?
      İkiz Kuleler saldırısı, 2300 can kaybı… 
      Amerika’nın kalleşliklerini  gördükçe, İkiz Kuleler size az bile, diyesi geliyor insanın, ama, boşver, bize yakışmaz. 
      Haa minik bir ayrıntı… 
      Bu ayda, isteyen, bol bol haşlanmış mısır yiyebilir. 
      Çok hoştur, severim, haşlanmış mısırı. 
      Ama tuzsuz, tadı çıkmaz. 
      Benden söylemesi…
#
Yorumlar (0)
Tüm Yazıları