05 Aralık 2023 - Salı
Sonbaharın Bizi Daldırdığı Rüya Geçici
Sonbaharın Bizi Daldırdığı Rüya Geçici
Yazar - Dr. Ramazan Canural
Okuma Süresi: 4 dk.
567 okunma
Dr. Ramazan Canural
- Aslında geç kalmış bir yazı değil mi bu?
Öyle ya aralık ayındayız.
Kış kapıda.
Ama öyle demeyin.
Eski mevsimler mi kaldı Allah aşkına?
Hani ilkokulda öğretmenimizin, sınıfın duvarlarına asarak, “Sonbahar, 21 Eylül -21Aralık; Kış, 21Aralık- 21 Mart…” diye bize öğrettiği o bilgiler, şimdilerde, hepten yalan olmadı mı? Eskiye dair bir çok güzel şey gibi…Hiç sormayın. Artık ne kış kışlığını yapıyor ne de yaz yazlığını… Yazın kavurucu sıcaklar… ve yağarsa bile, selin suya karıştığı, eskilerin, “aman Rabbim afadından korusun,” dediği o ölçüsüz yağmurlar… kışınsa, yaşanan o sonbahar mevsimi…
Ya ilkbaharda yağan o karlara ne demeli?
Herşey gibi, mevsimler de değişti be dostlar!
Neyse…
Biz yine sonbaharın sunduğu güzelliklere dönelim:
Meselâ ne muhteşem bir şarkıdır o…
“Sonbaharın bizi daldırdığı rüya geçici,
Sararan dallarının çizdiği dünya geçici.
Ellerin böyle sokulgan, nefesin böyle yakın,
Bana dünyaları va’detse de içten bakışın,
O ışık kaynağı gözlerdeki mana geçici,
Sararan dallarının çizdiği dünya geçici.”
Mehmet Çınarlı’ının yazdığı ve buram buram hüzün kokan bu şiirle, Bekir Sıtkı Sezgin’in yaptığı hüzzam beste ne de güzel uyum sağlamıştır…
Şimdilerde artık, insanın içini ferahlatan o tatlı serinliği sarı ve kızılın bütün tonlarını taşıyarak aheste aheste dallarından ayrılan o rengarenk yapraklarıyla sonbahar mevsimini yaşıyoruz.
Ama sevgili Bekir Coşkun’a sorarsanız sonbaharı, o size, söyle cevap verecektir:
“Ayrılık mevsimidir bu aylar…
Yazlıkçılar döndüler…
Kırlangıçlar Nil deltasına gitti…
Bu aylarda renk çiçekten ayrılır…
Güneş kumdan…
Menekşe kırmızıdan…
Bahçeler çocuk seslerinden…
Salkım asmadan…
Yaprak dalından…
Bir boş salıncak, rüzgarla terasta sallanır…
Küçük köpek kaç gündür arkadaşı çocuğu arıyor kumsalda…
Arada bir koşuyor kendi kendine…
Koşunca arkadaşı gelecek sanıyor…
Nereden bilsin…
Bu mevsim ayrılık zamanıdır…
Aklında bir hüzzam şarkı…
Bir de ayrılıkların sızısı kalır…
Bütün kuşlar vefasız, mevsim artık sonbahar…”
Sonbahar hatırlanıp da, Ahmet Haşim’i unutmak mümkün mü?
Hani o harika Merdiven şiirini…
“Ağır ağır çıkacaksın o merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak.
Sular sarardı yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…”
Derken…
Adeta bir sonbahar tablosunu hafızamıza nakşetmektedir şair…
Bazıları, sonbahar sanattır, diğerleri mevsim, derken; çok insan da , sonbaharı hüzün mevsimi olarak görür.
Tıpkı Bekir Coşkun gibi…
Ama ben buna katılmam.
Meyve ve sebzelerin bol bol bize sunulduğu ve yakıcı yaz sıcaklarından kurtularak havaların serinlediği güzel bir mevsim değil midir sonbahar?
Niye hüzün mevsimi olsun ki?
Kendimize sadece altı yedi saat zaman ayırabildiğimiz o kısa yaz gecelerine değişilir mi hiç sonbahar geceleri?
Bu mevsimde ağaçlar, sarı ve kızılın bütün tonlarını taşıyarak o rengarenk yapraklarını dökmektedir ama, bu da bambaşka ve kutlu bir amaç içindir.
İlkbahardaki o yeniden bir doğuş ve uyanış için…
Böyle bir mevsim neden hüzün kaynağı olsun ki?
Her ne kadar:
“Ben gamlı hazan, sense bahar,
Dinle de vazgeç…
Sen kendine kendin gibi,
Taze bir bahar seç."
Diye hayıflansa da şair…
Sevilecek çok şey bulurum ben sonbaharda…
Haksız mıyım?
Yorumlar (0)
Tüm Yazıları