HAVADAN SUDAN…
HAVADAN SUDAN…
Dr. Ramazan Canural
-Bu hafta biraz havadan sudan yazalım…
Mesela yağışların azlığı, kuraklık tehlikesi…
Baraj seviyeleri şöyle düşük, yağışlar son on yılın en dibi…filan.
Tamam tamam, sıkıldık artık. Verip durmayın bu haberleri…
Neden vermesinler canım. Bizde olumlu, müjdeli, insanı rahatlatan şeylerin haber değeri olmaz ki. İlla cinayet, ölüm, uyuşturucu, pahalılık, enflasyon, kuraklık, soygun…vs olacak.
Böyle olursa haber değeri vardır bizde.
Fakat… inanmıyorum sizin kuraklık haberlerinize.
Yağacak bu kar, bu yağmur; yağacak. Zamanını bekliyor.
BİRAZ DA MÜZİK…
Bizim gençliğimizde arabeskin babaları vardı. Şimdi de aynı. Orhan Baba, Ferdi Baba, Müslüm Baba, Hakkı Baba...
Ama artık arabeskin bir de anası var. Derya Bedavacı. En pesten en tize kadar üç oktavlık ses. Bravo… Yeni keşfettim. Geç mi kaldım sizce. Hele “Hüzün Maskesi” diye bir şarkısı var ki...
Genç nesil insana gerçekten ümit veriyor. Mesela Burcu Göktürk… Şarkıları okumuyor, bizzat yaşıyor. Günümüzün Safiye Ayla’sı.
Öte yandan… TRT müthiş bir okul. Her türlü imkana sahip. TRT raflarında denetimden geçmiş 34.000 şarkı ilgi bekliyor. Ama bizim TRT yapımcıları 7/24 aynı şarkıları çalmaktan bıkmadılar. Toplam sayı birkaç yüzü geçmez. Geri kalan o derya misali repertuar tozlu raflarda çürümeye terkedilmiş sanki.
Üstelik benim hoşlanmadığım makamlar ağırlıkta. Suznak,eviç, saba,segah, mahur…bir de nihavent. Ne bu nihavent aşkınız, ey yapımcılar?
RTÜK de çalışan tanıdıklarım var, şikayet etsem, biraz düzeltirler mi acaba?
İki eserin yaşanmış hikayesini çok merak ediyorum. Ama hiçbir yerde bulamadım. Biri “Osman’ımın mendili saman sarısı.” Bir Tavas türküsü. Öbürü, “Beklerim her gün bu sahillerde mahzun böyle ben.”
Bunların hikayesini bilen varsa beni arasın.
SOSYAL MEDYA…
Bizi tamamen esir mi aldı ne? Cep telefonunun başında harcadığımız zaman giderek artıyor. İşin kötü yanı, bilgilerin çoğu da yalan-dolan. Böyle olduğunu bile bile kopamaz olduk. Çünkü dedikoduyu severiz biz. Hem inanmayız, hem de vazgeçmeyiz.
On yıl önce istatistikler vardı, bizim millet yılda altı saat kitap okur, günde beş saat televizyon seyreder, diye... Şimdi bu herhalde değişmiştir. Belki de şöyle olmuştur: Bizim millet yılda üç saat kitap okur, günde beş saat televizyon seyreder, her gün dört saat telefona bakar…
EN ANLAMADIĞIN ŞEY NE DİYE BANA SORULSA
Spor, derim….
“S” sinden anlamam…
İyi ki de anlamıyorum. Bu kadar işin arasında bi de onunla uğraşılmazdı.